Pages

31 Aralık 2016 Cumartesi

Altın ve Gümüş Irklar

Savaştan sonra insanlık küllerinden yeniden doğdu, acaba doğru mu var oldu?
Bilimin altın vuruş yaptığı şehir. Hüzünlü, görkemli ve felaket dolu Safinus adlı şehrin insanları anısına…
Şehir, bilim insanlarının üzerinde titreyerek durduğu ve güzel doğası olan adada kuruldu. Teknolojinin nimetleri sonuna kadar kullanıldı. Bolluk, bereket doluydu bu şehir. Ağaçtaki meyve dalından alındığı gibi, yenisi hemen yerini alıyordu. Ölen ağaçlar veya çimler hemen yenileniyordu. Bu adanın bir özelliğiydi. Ada, sakinlerini en iyi şekilde yaşatacak yapıdaydı.
Büyük Mantar Savaşı’ndan ders çıkartıldı. Silah üretimi yasaklandı. Savaşma isteğine neden olan gen yok edildi. Zamanın yol göstermesiyle, yeni bilim insanları, canlı yaşamının uzun ömürlü olmasını sağlayan geni keşfetti. Bunu fırsat bilip, yeniden düzenlediler ve insan ömrünü on bin yıla kadar uzatmayı başardılar. Bu gelişmeyle beraber, istedikleri gibi insan yaptılar. Ve böylece çöküşün düğmesine bastılar. Adayı genetik yolla inşa edenlere Altın Irk, ağır işler için geliştirilen insanlara, yani kölelere Gümüş Irk denildi.  Devamı için tıklayın

22 Kasım 2016 Salı

Breips

Gizemleri araştırmak için hayatını yollarda tüketmişti. Her karşılaştığı ilginçlikleri, ömrü boyunca yanında taşıyacağı defterine kaydediyordu. Eğer zaman ona izin verirse,  yolculuğu sırasında tanık olduklarını kitap haline getirmeyi düşünüyordu. Orkasis şehrine bu amaçla geldi. İlginç şeylerin yaşandığı garip bir şehirdi Orkasis. Şehir, binlerce yıl önce yıkılan medeniyetin harabeleri üzerine kurulmuştu. Bu kadim şehir, her türlü düşmana karşı beyaz taşlardan örülmüş, sağlam duvarları olan surla bedenlenmişti. Kapkara gecede bile, beyaz alev gibi aydınlatırdı geceleri. Bu nedenle karanlığı delen inci anlamında Orkasis ismi verilmişti. Devamı için lütfen tıklayın 

8 Kasım 2016 Salı

Genetik Ada

Balta girmemiş ormanın derinliklerine, kuş cıvıltıları, farklı türden hayvanların çağrıları ve yakınlarda melodi gibi akan nehrin büyüleyici sesi eşliğinde daldı. Buraya ayak basan kişinin ilk kez kendisi olduğunu düşündü. Fakat birden, karşısına yıkık dökük harabelerin olduğu, ormanın hazmettiği bir yerleşim yeri çıktı. İskelet artıkları, yıkılmış, her tarafı yosun ve ağaç kaplamış harabeler haricinde, bir canlı dahi bulamadı. Şaşkınlıkla etrafı incelerken, yerleşim yerinin girişinde tabelaya benzeyen bir levha, dikkatini çekmişti. Adam levhaya yaklaştı, paslı ve yosun tutmuş tabelayı parmak uçlarıyla sildi. Çok zor da olsa okuyabilmişti. “Genetik Adaya Hoş geldiniz” “Kuruluş: 2768” Devamı için tıklayınız